| 1dk 51sn |

Gran Teatre del Lucia Opera Binası Sanat Direktörü Victor García de Gomar ve Eugenio Ampudia‘nın açılış performansında izleyici koltuğuna bitkileri yerleştirme fikri, karantina döneminde insanlığın doğaya ve yeşile duyduğu özlemi bizlere çok iyi özetliyor. Lakin bu uygulamanın doğaya duyulan özlemin yanı sıra taşıdığı diğer mesajları gözümüzden kaçırmamamız gerekiyor.
Peki bitkilerle dolu bu opera salonu görüntüleri bizleri sanat ve doğa ilişkisine dair hangi noktalar üzerinde düşünmeye davet ediyor?
İlk olarak, opera binası kapılarını sanatın ve ilhamın kaynağına, diğer bir deyişle doğaya açmasıyla yıllar içerisinde hem ülkemizde hem de diğer ülkelerde insanlar tarafından doğaya saygı gösterilmediğine dikkat çekiyor. Konserde seslendirilen eserin (Puccini – Crisantemi) ise doğadan, kasımpatı çiçeğinden esinlenilerek yaratılmış bir eser oluşu, doğaya en azından sanatın kaynağı olarak gösterilmesi gereken saygıyı, doğanın sanatçıda ve sanatı yoluyla bizde uyandırdığı hayranlığı hatırlatıyor.
Doğanın bizlerde oluşturduğu bu hayranlığa ve uyandırdığı duygulara, özellikle evlerimizde kapalı kalmak zorunda kaldığımız ve doğadan tamamen uzaklaştığımız pandemi döneminde daha büyük bir özlem duyar olduk. Bireysel izolasyon döneminden önce insanlar, gözlerinin önünde olan bu güzellikleri ve en büyük ilham kaynağı olan yeşili görmemekte çok ısrar etti. Bu değeri gerçek anlamda uzun bir süre kaybetmek, insana hayat veren yeşili yaşam sırasında ilk sıraya koydu. Gerçekleşen bu konser, hem Yaylı Dörtlüsü hem de Gran Teatre del Lucia Opera Binası Sanat Direktörü Victor García de Gomar’ın doğaya duyduğu özlemi ve saygıyı gösteren bir hareket oldu.
García de Gomar’ın “bitki krallığı” olarak adlandırdığı izleyici kitlesi, bizleri sanat kurumlarına ve insan izleyici kitlelerine dair daha büyük bir soruyu düşünmeye itiyor. Bir klasik müzik konserinin koltuklarını bitkilerin doldurduğu bir salonda verilmesi ile bilet alarak bu konseri dinlemeye gelmiş olan izleyicilerle dolu bir salonda verilmesi arasında kurulan farklılık-benzerlik ilişkisi, bizi sert bir gerçekle yüzleşmek zorunda bırakıyor. Bu noktada, izleyicilerin konser salonlarına gelirken salona, seyircilere, çalışanlara, sanatçılara ve icra edilen eserin bestecisine ne kadar saygı gösterdiğini tekrar düşünmek önem kazanıyor. “Bitki krallığı”na verilen konser, bu anlamda sanatçıların icra ettiği eseri anlamayan, konsere gelmeden önce icra edilecek eserler hakkında ve eser sahibi hakkında küçük bir araştırma bile yapmadan konser salonlarını dolduran sözde sanat severlere verilen bir mesaj niteliğinde.
Doğanın, hem sanatın ve ilhamın kaynağı, hem de bu üretim ve icra sürecinin son halkası, yani oluşturulmuş sanat eserinin alıcısı rollerini üstlendiği bu konserde, kısacası şunu söylemek mümkün: “Sanat gerçek sahipleri ile buluştu.”
Konuk Yazar: Mehmet Sait Ortaç